Sosyocinsel birleştirim bize, cinsel deneyimin eşcinsellerde heteroseksüellerden daha yoğun ve daha zengin olduğunu göstermektedir. Bunun nedenini bilmiyoruz: Daha özgür cinsellik, kültürel gereklere daha az boyun eğiş, eşcinselliğin en küçük bir kabullenişine bile sadık kalma; cinsel itkinin çokyönlü cinsel güdülenmelerin hizmetine geçmesi (egemenlik, boyuneğme, kışkırtma, vb.); cinsel düzeneklerin doğal yoğunluklarının daha yüksek olması, vb. Aşk duygusu ve karşılıklı bağlılık gereksinmesi, eşcinsellerde en az heteroseksüellerde olduğu kadar önemlidir. Heteroseksüellerin kurdukları evliliklerle eşcinsellerin beraberliklerini karşılaştırmanın anlamı yoktur, ama her iki cinsiyette de bunun aynı değerde olduğu anlaşılıyor. Gerçekten de bu nitelikten başka her iki cinsiyetteki eşcinsellerin, heteroseksüel benzerleri gibi davranmaya çok güçlü eğilimleri vardır, ancak eşcinseller cinsellik konusunda daha yüksek bir kuşakta yer alırlar.
Eşcinsellerin anlamlı bir biçimde heteroseksüellerden daha erken gelişmelerini doğrulayacağız. Başlangıçta romantik bağlılık, düş kurma ya da uyarılma sözkonusu olduğunda eşcinseller heteroseksüellerden çok daha önce etkinleşirer. Eşcinsellerde bu gelişmeler 14 yaştan önce; heteroseksüellerde ise, heteroseksüel bir yönelime göre 14 ile 19 yaşları arasında başlar (Saghir ve Robins). Erkek eşcinsellerin ilk cinsel kaynaşmasının bir erkek çocukla olması şansı büyüktür (yaklaşık %80’i, Dannecker ve Reiche, 1974; Whitman, 1977).
Slater (1962) her iki cinsiyetten 454 eşcinsel üstünde yaptığı bir istatistik incelemede, eşcinsellerin genellikle yaşı geçkin bir annenin son doğan evlatlarından olduğunu buldu. Martensen-Larsen (1957) heteroseksüellerin 4 katı kadar eşcinselin 15 yaşından önce babalarını kaybettiklerini buldu.
Davison (1973), terapi uzmanının amacını ve hedefini belirlemesi için bir deneğin eşcinselliğinden kurtulmayı görmek istediğini açıklamasının yeterli olmadığını söylüyor: “Davranış terapisi uzmanları eşcinsel müşterilerine istemeleri durumunda bile cinsel yönelimlerini değiştirmeleri konusunda yardım etmemelidirler.” Herşeyden önce gerçek sorunun nerede yattığını, deneği sosyal dışlamaya son verme gereksinmesine az ya da çok doğrudan sürükleyebilecek açıklanan bu değiştirme isteğinin ne anlama gelebileceğini bilmek daha uygundur. Böylece bazı terapi uzmanlarının eşcinselleri kendi cinsel yönelimlerinin olanaklarına en iyi uyum sağlatmayı öngördükleri anlaşılıyor
(Duehn ve Mayadas, 1972; Philipps ve çalışma arkadaşları, 1976).
Jacques Corraze © Que sais-je?
Eşcinsel çocuk kendini ilk başta heteroseksüel egemenlikten bir toplumun değerlerinin ve kurallarının dışında bulur. Öteki cinsten birine aşık olmak, onunla çıkmak, evlenmek ve çocuk yetiştirmekten oluşan toplumsal ritüellerle – bu eril ya da dişil tür tarafından belirlenmiş klasik rollere- eşit güçteki bir düşünceler ve arzular yığınıyla karşı çıkılır: Kendisiyle aynı cinsten birine aşık olmak, onunla çıkmak, birlikte yaşamak ve hayatını paylaşmak.
Tek bir eşcinsel bile yakından incelemediği bir hayatı yaşayamaz. Eşcinseller kendilerini eşcinsel olmayan hemcinslerinden daha bilinçli bir şekilde oluşturmak zorundadırlar; toplum tarafından sunulan bileşenleri gözden geçirmek ve eşcinsel kimliklerine uyanları seçmek durumunda kalırlar. Tek başlarına gerçekleştirdikleri bu yürüyüşte genellikle yardım ve destek almazlar. Ama yine de bu yürüyüşü gerçekleştirirler.
Marjinal olduğunu kabul etmek bir güç kaynağı olabilir. Marjinalin perspektifi hayaller kurma ve hakim kültür içinde kendini rahat hissedenlerin ulaşamayabilecekleri bir hayat düşleme özgürlüğü verir. Genç eşcinsellerin gündüz düşleri özel niteliklere sahiptir. Aynı şekilde, kültürel kurallara meydan okumaktan özel bir haz duyarlar. Bir diğer yönden, eşcinsellerin hayal güçleri hayatın temel sorularına cevap verebilme amacıyla çok uzaklara açılabilir: Kimim ben? Nerden geliyorum? Varlığımın anlamı nedir?
Dünyalar arasında yaşamak, eşcinseller içinm her zaman bir hayatta kalma stratejisi olan hayal gücünü ve taklit yapmayı gerektirir. Çocukluk ve ergenlikleri boyunca taklit yapmayı öğrenmiş olan – ister karşı cinsle ilgileniyormuş gibi yapmak, isterse kendi cinsiyle ilgilenmediğini iddia etmek olsun – eşcinseller yetişkinliklerine çok iyi bir taklit yapma özelliğini taşırlar. Ayrıca taklit etme yeteneğinin gelişip serpilebildiği bir zeka diriliğini de korurlar. Eşcinseller, eşcinsel olmayan topluma uyum sağlamak için eş, koca, aile, işadamı ya da herkesin gözü önündeki sosyal varlıklar olarak konularına hakim olurlar ve uzmanlaşırlar. Buna rağmen, her zaman o toplumla biraz mesafeli dururlar, gelenkesel toplumun ikiyüzlülüklerini, saçmalıklarını ve adaletsizliklerini farketmelerini sağlayacak bir şekilde, olaylara biraz dışarıdan bakarlar.
Aşkın nesnesi bir kişidir, cins değil.
Gökkuşağı bayrağı, eşcinsel toplum bilincinin (gay pride) kolayca tanınan bir simgesi olmuştur. Gökkuşağının kültürler arası simgeselliği daha önceden de söz konusuydu: Jesse Jackson’un Gökkuşağı Koalisyonu da gökkuşağını siyasi simgeleri olarak benimsemişti. Gökkuşağı ayrıca, Yunan, Kızılderili, Afrika ve diğer kültürlerde de birçok öykü ve söylencede cinsler ve cinsellikle bağlantılı bir simge olarak geçer.
Gökkuşağı bayrağının eşcinsel toplum tarafından ilk kullanımı 1978 yılında San Francisco Gay ve Lezbiyen Özgürlük Günü Yürüyüşü’ne rastlar. Hippi hareketinin ve zenci yurttaşlık hakları gruplarının simgeselliğinden esinlenen San Francisco’lu sanatçı Gilbert Baker, eşcinseller tarafından her yıl kullanılabilecek bir simge arayışı içinde gökkuşağı bayrağını tasarladı. Baker ve otuz gönüllü, yürüyüş için iki dev prototip bayrağı elle dikip boyadılar. Bayrakların, her biri farklı renkte, sekiz şeridi vardı, her renk eşcinsel toplumun farklı bir bileşenini temsil ediyordu: cart pembe cinselliği, kırmızı yaşamı, turuncu iyileşmeyi ve gelişmeyi, sarı güneşi, yeşil doğayı, cam göbeği sanatı, çivit mavisi uyumu ve mor maneviyatı. Bir sonraki yıl Baker, bayrağın 1979 yürüyüşünde kullanılmak üzere seri üretimi için San Francisco Paramount Bayrak Şirketi’ne başvurdu. Üretimdeki bazı kısıtlamalar yüzünden (cart pembe boyanın piyasada fazla bulunmaması gibi) pembe ve cam göbeği tasarımdan çıkartıldı, çivit mavisi yerine de çini mavisi konuldu. Altı renkli bu tasarım San Francisco’dan diğer kentlere de sıçradı ve kısa süre içinde eşcinsel bilincinin ve çeşitliliğinin dünyaca tanınan simgesi oldu. Hattâ, Uluslararası Bayrak Yapımcıları Kongresi tarafından da resmen tanındı. 1994 yılında, 9 metre eninde, 1.5 kilometre boyunda devasa bir gökkuşağı bayrağı New York Stonewall 25’inci Yürüyüşü’nde on bin kişi tarafından taşındı.
Gökkuşağı bayrağı benzeri simgelerin de yaratılmasına yol açtı: özgürlük yüzükleri ve iğneler gibi. Bayrağın bir çok farklı uyarlaması da yapıldı. Bunlar arasında, Amerikan bayrağını andıran yıldızlı bir uyarlama ve diğer eşcinsel simgelerin eklendiği tasarımlar sayılabilir.
AIDS’e Karşı Zafer Bayrağı, gökkuşağı bayrağının en altına siyah bir şerit eklenmesiyle oluşur. San Francisco kaynaklı bir grubun önerisiyle hayata geçen siyah şerit, AIDS’e kurban verdiklerimizin anısınadır. AIDS yüzünden ölmekte olan Vietnam Gazisi Çavuş Leonard Matlovich, AIDS’e kalıcı bir tedavi bulunduğunda, siyah şeritlerin tüm gökkuşağı bayraklarından çıkartılarak Washington’da bir törenle gömülmesini önermiştir.
PLATON
“Tanrıların, herkesten çok onur verdikleri ölümlü, Thetis’in oğlu Aşil’di. Onu, Kutsanmışların Adası’na yolladılar… Sevgilisi Patroklus’a olan sadakatinden dolayı, tereddüt bile etmeden ölmeyi -onu kurtarmayı değil, onun öcünü almayı tercih etmişti, çünkü Patroklus zaten ölmüştü. Tanrılar hayranlık içindeydiler; sevgilisine öyle çok değer vermişti ki, onu böylesi onurlandırdılar.” -Sempozyum
BÜYÜK İSKENDER (d. M.Ö. 365)
Makedonya Kralı ve Asya’nın büyük bir bölümünün fatihi, gerçek bir askeri deha. Aynı zamanda tarihin en intikamcı kraliçelerinden biri. Sevgilisinin hayatını kurtaramayan bir doktoru çarmıha gerdirtmiş, iç oğlanlarından biriyle alay eden yüksek sınıftan bir hükümet görevlisini idam ettirmişti.
GAİUS JULİUS CAESAR (d. M.Ö. 100)
Cicero’nun anlattığına göre, Bithynia (Bolu) Kralı’nın yatak arkadaşı olduğu ortaya çıkınca halkın gözünden düşen Roma İmparatoru. Söylenceye göre, Kral öldüğünde krallığını Roma İmparatorluğu’na bırakmış. Sezar döneminde ergenlik çağındaki çocukların dışında yapılması uygun görülmese de, “ters ilişki” sonradan ters karşılanmamaya başlamış, hattâ ünlü bir tarihçi “Roma halkı tersten sevişmeyi çok sevdiği için kendi adını tersten okuyarak ‘Amor’, yani aşk yapmıştı” iddiasını ortaya atmıştı.
İMPARATOR HADRİAN (d. M.S. 76)
Yaşlanmaktan ve güzel görüntüsünü kaybetmekten korkarak kendini boğarak öldüren muhteşem Antonius’un sevgilisi Roma İmparatoru. Hepimiz bu durağa uğradık. Hadrian gerçek bir servet harcayarak oğlanın adına bir şehir inşa ettirmişti. (Hadrianopolis – Edirne).
ASLAN YÜREKLİ RİŞAR (d. 1157)
Askeri mahareti ve yiğitliğiyle tarihe geçen İngiltere Kralı. Aquitaine Dükü iken Fransa Kralı Philip ile belgelenmiş bir aşk ilişkisi vardı. Daha sonra evlenmesine rağmen hiç çocuğu olmadı. Hattâ evliliği kilise tarafından ancak ölümünden sonra tanındı. Bunun için dul eşi Papa’ya dava açmak zorunda kalmıştı.II.
EDWARD (d. 1284)
Evli olmasına rağmen uzun süreli iki erkek arkadaşı olan İngiltere Kralı. Erkek arkadaşlarından biri Pier Gaveston, diğeri ise Hugh leDespanser’ydi. LeDespanser, eşcinsel olduğu için önce hadım edildi, ardından da başı kesilerek öldürüldü. Edward ise kızgın demire oturtuldu. Bunu evde denemeyin.
LEONARDO DA VİNCİ (d. 1452)
İtalyan mucit, ressam, rivayete göre asistanlarını görünüşlerine göre kiralayarak eshcinsel çalışma ağının öncülüğünü yapan gerçek Rönesans adamı. Homofobik eleştirmenler “Mona Lisa”nın aslında kadın kıyafeti girmiş bir erkek olduğunu ileri sürerler. Kötü kıyafet. Varını yoğunu iki erkek asistanına bıraktı.
MICHELANGELO BUONARROTI (d. 1475)
İtalyan heykeltıraş, ressam ve bilim adamı. Cinsel eğilimini yüzyıllar sonra “Sevgili Abby”‘de açıkladı. Eserleri arasında Davud, Peta ve Sistine Kilisesi dışında sevgilisi Tommaso Cavalieri’ye yazdığı aşk soneleri de sayılabilir.
WILLIAM SHAKESPEARE (d. 1564)
Oyun yazarı ve şair. “Tutkun(m)un ustası” olarak nitelendirdiği bir adama aşk soneleri yazmıştır. Shakepeare’in eğilimleri tartışmaya açık olsalar da eşcinsel olmayan birinin Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı yazması da zor gibi…
VOLTAIRE (d. 1694)
Fransız yazar. Büyük Frederick ile aralarında bir-sevgi-nefret ilişkisi olduğu iddia edilir. Ters ilişkinin (sodomy) şiddet eşliğinde değilse yasa dışı olmaması gerektiğini yazmıştı. Yine de, bir arkadaşı ikinci kez eşcinsel ilişkiye girmekten söz ettiğinde arkadaşını şöyle yanıtladığı rivayet edilir: “Bir kez felsefeci, iki kez ters ilişki yanlısı”.
BÜYÜK FREDERICK (d. 1712)
Prusya Kralı. Gençken sevgilisi Hans von Katte ile saraydan kaçmış, ne yazık ki durumu onaylamayan babası tarafından yakalanmıştı. Baba, sevgiliyi öldürtmüştü. Frederick, şaşaalı sarayı Sans-Souci’de* erkek sevgilisine aşk şarkıları yazmıştı.*(sans-souci: dertsiz, tasasız)
ALEXANDER HAMİLTON (d. 1755)
İlk Amerika Maliye Bakanı. George Washington ile vatanseverlikten başka bağları olduğu da söylenir. Kim olduğu bilinmeyen John Laurens adlı kişiye şöyle mektupları da vardır: “Dilerdim ki sevgili Laurens, sözlerle değil, hareketlerimle seni sevdiğime ikna edecek güç ellerimde olsaydı”. Pek dokunaklı.
JAMES BUCHANAN (d. 1791)
Amerika Birleşik Devletleri’nin on beşinci başkanı; Beyaz Saray’ın tek bekârı. Yirmi yıl boyunca oda arkadaşı Senatör William Rufus DeVane King oldu. King’i dönemin yazarları ve önceki başkanlardan Andrew Jackson, “Miss Nancy” veya “Rüküş Teyze” diye anardı.
HANS CHRISTIAN ANDERSEN (d. 1805)
Danimarkalı peri masalı yazarı. Önce terzi olmak istedi, sonra fikir değiştirip opera sanatçısı olmaya karar verdi. Sonunda yaşlı bir şairin kanatları altında masallarını yazmaya başladı.
HERMAN MELVILLE (d. 1819)
Amerikalı yazar. En ünlü eserleri “Güzel Denizci” ve “Moby Dick”tir. Moby Dick’te iki erkek karakter, Ishmael ve Queequeg yatakta beraberce güzel vakit geçirirler. Melville’in, kesinlikle eşcinsel olmayan ve tavizsiz Nathaniel Hawthorne saplantısı vardı. Hawthorne’un Eski Bir Evin Yosunları adlı kitabını okuduktam sonra Melville şöyle yazmış: “Daha şimdiden bu Hawthorne’un filizlenen tohumlarını ruhuma attığını hissediyorum. Genleşiyor ve daha da derinlere iniyor; onun hakkında düşündükçe ve umutlandıkça New England köklerini Güneyli ruhumun ateşli topraklarında git gide daha derinlere sürüyor”. Herman, soğuk bir duş alsan iyi olacak.
WALT WHITMAN (d. 1819)
Bizlere “Elektrik Vücudun şarkısını Söylüyorum”u armağan eden Amerikalı şair. “Gün Kapanışını Duyduğumda” şiirinde Whitman hayatının en mutlu anını “en sevdiğim yanımda, serin gecede benimle aynı örtünün altında uzanıp uyuyordu… kolu hafifçe göğsümün etrafında yatıyordu… İşte o gece mutluydum” diyerek anlatıyor.
HORATIO ALGER (d. 1832)
Birleşik Kilise’nin yalnızca bir kez seçilebilen başkanı. Sonradan yazar oldu ve genç erkekler için yazdığı kitaplarla tanındı. Oğlanlara olan ilgisi yüzünden, doğum yeri olan Brewster, Massachussets’ten kovuldu. New York’a gittiğinde, birkaç genç adamı “gayrı-resmi olarak evlat edindi”. İlk kitabının adı “Paralanmış Y..ak”tı.
PIYOTR ILYCH TCHAIKOVSKY (d. 1840)
Fındıkkıran, Uyuyan Güzel ve Kuğu Gölü’nün bestecisi. Zaten sadece bir eşcinsel “Su Perisinin Dansı”nı yazabilirdi. İstemeyerek evlendiyse de, ilgisizliği yüzünden eşi önce bir “macera” yaşadı, ardından da bir hastaneye kapatıldı.
OSCAR WILDE (d. 1854)
İrlandalı yazar ve “dava şehidi”. Fiili livata (ters ilişki) suçuyla hapse atıldı. Bir yazar tarafından “kendi çizgisini sürdürenlerin koruyucu azizi” olarak tanımlanan Wilde, eserleri dışında çizgi dışı yorumlarıyla da ünlenmiştir. Başkalarının davranışlarını benimsemekten hoşlanmayan Wilde, bir keresinde şöyle demişti: “Ahlaklılık, basitçe, kişisel olarak hoşlanmadıklarımıza karşı takındığımız tavırdır”.
SIGMUND FREUD (d. 1856)
Psikolojinin babası. Sevgilisi Berlin’li doktor Wilhelm Fliess’ti. Froydiyen dil sürçmesinin özel bir anlamı da olabilir tabii…
WINSTON CHURCHILL (d. 1874)
Açıkça eşcinsel olmadığı kesin olan Churchill, kendine gençliğinde erkeklerle ilişkisi olup olmadığını soran W. Somerset Maugham’a şöyle yanıt vermiş: “Doğru değil! Fakat bir defasında merak ettiğim için bir erkekle yatağa girmiştim.” Maugham nasıl olduğunu sorduğunda ise şöyle demiş: “Müzik gibiydi”.
W. SOMERSET MAUGHAM (d. 1874)
İngiliz oyun yazarı, romancı, kısa öykücü. Hayatının en büyük hatasını şöyle itiraf ettiği söylenir: “Dörtte bir normal, dörtte üç eşcinsel olmama rağmen, kendimi tam tersine ikna etmeye çalışıyordum”.
COLE PORTER (d. 1891)
Amerika’nın en büyük şarkı yazarlarından biri. “My Heart Belongs to Daddy (Kalbim Babama Ait)” gibi şarkı isimleri onu arada bir ele verirdi: “Ama eğer, bebeğim, ben alttaysam, sen de üsttesin”.
J. EDGAR HOOVER (d. 1895)
FBI başkanı ve part-time travesti. 44 yıl boyunca Clyde Tolson ile beraber oldu. Bu başarıya rağmen, Hoover acayip bir adamdı, onunla pek gurur duymayız.
RUDOLPH VALENTINO (d. 1895)
“Doğanın kayırdığı” söylenen film yıldızı ve Kazanova. Günlüğüne şöyle yazmıştır: “Çok güzel bir oğlan beni bir çeyrek saat kadar izledikten sonra Opera’nın dışında karşı karşıya geldik… Onunla evine gittim. Vahşice tutku doluydum… Şafağa dek kaplanlar gibi aşk yaptık.
TENNESSEE WILLIAMS (d. 1911)
“İhtiras Tramvayı”, “Camdan Köşk”, “Kızgın Damdaki Kedi” oyunlarının ünlü yazarı. Açıkça eşcinsel olan ilk Amerikan ünlüsü olarak anılan Williams, anılarında şöyle yazmıştır: “İçinde hem saf, hem de saf olmayan bir çok büyük zevk anları olan göze çarpacak kadar talihli bir hayat yaşadım”.
WILLIAM S. BURROUGHS (d. 1914)
“Çıplak Yemek” yazarı. İnanılmaz bir servetin varisiydi. Biseksüel ve acıklı bir hayat yaşadı. Giyom Tel’i oynamak isterken karısının kafasındaki şampanya bardağını ıskaladı. Bardağa bir şey olmadı.
JAMES BALDWIN (d. 1924)
“Git Bunu Dağda Söyle”nin Afrika-Amerikalı yazarı. 1956’da yazdığı “Giovanni’nin Odası” adlı romanı eşcinsel aşkı işliyordu ve bu ad hemen gizli eşcinselliğin karşılığı oldu. Bu ad, daha sonra Philadelphia’da eşcinsel bir kitabevi’nin adı oldu.
GORE VIDAL (d. 1925)
“The City and the Pillar” (Kent ve Tuz) adlı romanın yazarı. Ben Hur’un senaristi olan Vidal, bu romanda eşcinsel bir adamı, “Myra Breckenridge”de de bir transseksüeli işlemiştir. İlk yattığı kişinin bir erkek mi yoksa bir kadın mı olduğu sorulduğunda “Bilmiyorum, soramayacak kadar naziktim” diye yanıtlamıştı.
EDWARD ALBEE (d. 1928)
“Virginia Woolf’tan Kim Korkar” adlı oyunun yazarı. Bu oyunda yürümeyen bir evlilik anlatılmaktadır. Bazı eleştirmenler, oyunun aslında eşcinsel ilişkileri anlattığını, kadın karakterlerin de kadın kılığındaki erkekler olduğunu iddia etmişlerdir. Biz de Elizabeth Taylor’un berbat bir peruğu olduğunu düşünmüştük.
DAVID KOPAY (d. 1942)
San Francisco 49ers, Detroit Lions, Washington Redskins, New Orleans Saints ve Green Bay Packers takımlarında beysbol oynayan Kopay, kendi isteğiyle cinselliğini açıklayan ilk sporcudur. Keşke başka sporcular da dolaplarını açık tutsalar.Federico Garcia LORCA – İspanyol Şair ve Oyun YazarıÖzellikle “Yerma”, “Kanli Dügün” ve “Bernarda Alba’nin Evi” adli oyunlari ve yalin fakat güçlü imgelemlerle dolu siirleriyle taninan ve bu oyunlari hala sahnelenmeye devam eden yazar, 1936 yilinda Franco’nun askerleri tarafindan kursuna dizilerek öldürülmüstür. Dönemin sanat çevrelerinde Salvador Dali’ye olan büyük fakat karsiliksiz askiyla taninmistir. Salvador Dali’nin bir röportajinda “Erotik ama ben karsilik vermedigim için trajik bir askti,” dedigi bu iliski, tek tarafli olarak sairin ölümüne dek sürmüs; karsilik bulamayan sair yasaminin sonuna kadar tutkulu eshcincel asklar yasamistir. Salvador Dali ölümünden kisa bir süre önce yaptigi bir açiklamada, Lorca’nin kendisiyle iki kez escinsel iliskiye girmek istedigini, fakat kendisinin reddettigini söylemistir.
Etimolojik bir açıklamayla; Homo aynı demek, fobi de doğal olmayan, mantıksız ve güçlü bir korku veya nefret demek.Homofobi kelimesindeki homo ise aynı anlamında değil de eşcinseli çağrıştırması için kullanılmış. Yani Türkçe’ye bir şekilde çevrilecek olursa, “eşcinsel korkusu” denilebilir. Ya da bu tanımın içeriğine daha uygun bir biçimde “eşcinsel nefreti” denebilir.
Homofobiye sahip kişilere “homofob”, böyle tavırlara ise “homofobik” deniyor. Farkındaysanız eşcinselleri sevmeme ya da onlardan nefret etme, hastalık sayılabilecek klastrofobi, agorafobi, araknafobi gibi öteki korkularla aynı kategoriye sokuluyor.
Peki homofobi kuru tanımların dışında pratikte nedir? “Ben homofobik değilim kesinlikle, eşcinseller beni rahatsız etmediği sürece istediklerini yapabilirler, yeter ki bana görünmesinler”. Eşcinselleri gördüğü yerde vurmak, onları asmak isteyenlerinkiyle karşılaştırılamasa da, bu homofobinin başka bir çeşididir.
Bir toplulukta herkese sarılıp öptükten sonra, kendi cinsinizden olan eşcinsel arkadaşınızın sadece elini sıkıyorsanız, siz bir homofobiksiniz
İşyerinizdeki eşcinsel arkadaşınızın sürekli sizin gözünüze bakıp sizi mutlaka yatağa atmaya çalıştığını düşünüyorsanız, siz bir homofobsunuz.
Çevrenizdeki eşcinsellerin hala neden bir psikiyatriste gidip tedavi olmadığını merak ediyorsanız, siz bir homofobsunuz.
Homofobi sadece heteroseksüellere özgü bir şey değil, yani hem eşcinsel olup, hem de homofobiye sahip olabilirsiniz. Tabii ilk duyuşta biraz tuhaf geliyor ama ne yazık ki bu doğru. Homofobinin bu türü genelde, eşcinsel olduğu için bulunduğu pozisyonundan olacağını düşünen gay ve lezbiyenlerde görülüyor.
Örneğin bazı eşcinseller heteroseksüel ortamlarda eşcinselleri kötüleyip aşağılayarak kendilerini bir şekilde temize çıkardıklarını, onlara yönelen şüphelerden kurtulduğunu düşünürler. Ve daha sonra bunu o kadar benimserler ki, geceleri yatağında kendi cinsinden biri olduğu halde gündüzleri böyle davranışlarda bulunanları çok ayıplarlar ve toplumun onlardan kurtulması gerektiği yolunda uzun konferanslar verirler.
Ya da gazetelerde, köşelerinde konulara tam bir heteroseksüel gibi yaklaşıp, eşcinsellerden söz ederken üçüncü çoğul şahısı kullanırlar. Eşcinsel olup, böyle konuların konuşulmaması gerektiğini, herkesin nasıl olsa istediğini özgürce yaptığını, bundan fazlasını istemenin yarardan çok zarar getirdiğini söylemek ise yine homofobi değil de nedir?